İdea Yayınevi / Konular
site haritası  
 

Anlam ve Anlama

anlak/
anlam
"Anlama"nın sözlük ve ansiklopedi tanımlarında—başka her sözlük tanımı durumunda olduğu gibi—ya "anlama" sözcüğünün kendisi ya da anlamdaşları kullanılır, tanımlanacak olanın kendisin tanındığı varsayılır, ve böyle bir döngü ortaya çıkar. Ya da kendileri tanımlanmayı gerektiren başka sözcüklerden yararlanılır ve böylece sonu gelmez bir gerileme başlar. Örneğin "to understand = to perceive the intended meaning of (words, a language, or a speaker)" gibi bir tanım bu işlemlerin ikisini de kapsar. "Meaning" anlama ediminin kendisinin hedefidir ve İngilizce sözcüğün biçimi (Türkçe biçimden ayrı olarak) anlam ve anlama sözcükleri arasındaki etimolojik ilgiyi gizler. Öte yandan, "perceive" ise ya "algılama" demektir, ki "anlama"dan bütünüyle başka birşeydir, ya da burada "understand" ile anlamdaş olarak kullanılır, ki tanımlanacak olanın kendisidir.

Doğal bilinç "anlam" sözcüğünü—ve aslında her sözcüğü—anlamın ne olduğunu bilmeksizin kullanır. "Kullanım anlamı belirler" (Wittgenstein) demek tıpkı yemeğin kullanımı yemeği belirler demek kadar doğrudur. Kullanımın değişkenliği anlamın değişkenliğini, anlamada kullanılan kavramlara bağımlılığını gösterir.


Wikipedia: "Understanding"

Wikipedia için bağlantı: "Understanding"

This article is about the psychological process.

Understanding (also called intellection) is a **psychological process** related to an abstract or physical object, such as a person, situation, or message whereby one is able to think about it and use concepts to deal adequately with that object. Understanding is a relation between the knower and an object of understanding. Understanding implies abilities and dispositions with respect to an object of knowledge sufficient to support intelligent behavior.

An understanding is the limit of a conceptualization. To understand something is to have conceptualized it to a given measure.

Çözümleme

Bu doldurma anlatımlar baştan savmadır.

1) "Understanding is a psychological process": Anlama "ruhbilimsel" bir süreçtir; ama duyumsama, algılama, vb. de "ruhbilimsel"dir. Anlama "yaşambilimsel" bir süreçtir de denebilir. Ama bu belirlenimler çok genel ve dolayısıyla çok soyuttur ve başka her ansal yeti için kullanılabilirler.

2) "related to an abstract or physical object": Hiç kuşkusuz.

3) "to think about something": Hiç kuşkusuz.

4) "to use concepts": Özellikle irdelenmesi gereken nokta budur. Ama kavramları "kullanmak" ne demektir? Buna aşağıda döneceğiz.

5) "Understanding is a relation between the knower and an object of understanding": "Bilen" anlamadır; nesnesi "anlama" nesnesidir. Anlamın bir "ilişki" olduğunu söylemek anlam ile ilgili en gereksiz şeyi söylemektir. Görmek, işitmek, sezmek, izlenim edinmek vb. tümü de birer ilişkidir.

Kant'ın Açıklaması Üzerine

Kavramlar insan usuna aittir ve a priori kavramları "kullanmak" gibi bir anlatım bilinçli bir edimi imler. Ama kavramları ilkin bilinçsiz olarak kullanırız. Ya da daha iyisi, ilkin biz kavramları değil ama kavramlar bizi kullanır. Kavramlar, eğer Kant'ın açımlama yolunu izlersek, dışsal deneyimleri, görüngüleri, algıları vb. belirleyen biçimlerdir. Daha ayrıntılı olarak, kavramlar ya da kategoriler onun "duyusal sezgi" dediği şey yoluyla alınan duyu-verileri üzerine uygulanmaları anlamında deneyime önsel ya da a prioridir. İnsan anlığı kavramları görgücülüğün sandığı gibi duyular yoluyla almaz; tersine, onları verir. (Kant gene de kavramları "alabilecek" hipotetik bir yetiye "entellektüel sezgi" der, onun "insandan başka ussal varlıklar" dediği enteresan varlıklarda olabileceğini düşünür.) Kant başkalarından öğrendiği şeylerin ötesine geçerek kendi katkılarını üretmeye başladığı zaman bu tür çıkarsamalar yapar.



Anlam
Anlama ansallaştırma olarak kavramın işlevidir, ve kavram düşünme yetisinin saltık olarak özsel birimi, en son temelidir, çünkü tanımı için başka birşeye dayanmaz ve yalnızca kendisine gereksinir. Kavram anlamın ve anlamanın gerçek olanağıdır.


Anlama kavramın nesnesine kendini yansıtması ve onda yine kendini bulmasıdır. Immanuel Kant bile bu yalın olgunun bilincindedir ve deneyimin anlak-kavramları ya da kategorileri dediği şeyler tarafından belirlendiğini, biçimlendirildiğini söyler. Özne anlamın onun dışında olduğu, en azından duyusal ile özdeşleştirdiği nesnel tarafından belirlendiği sanısı içindedir. (Örneğin Wittgenstein bira şişesinin anlamının bira şişesinin kendisi olduğunu söyler ve bir mantıksal pozitivist olarak bu açıklama yolu ile "anlam"ın içerdiği metafizikten kurtabilmeyi ister). Böyle doğal bilince göre anlam ona dışarıdan, nesnellikten gelir. Ama onun nesnel herşeyi belirleyen kavramlarının kendileri, nesne ya da olgu kavramının kendisi içseldir. (Yine Wittgenstein nesnenin yalın mı bileşik mi olduğu konusunda bir karara varamaz ve nesnenin "renksiz" olduğunu söyler. Bkz. bu sitede verilen Tractatus çevirisi. "2.0232 Kabaca konuşursak, nesneler renksizdir :: Beiläufig gesprochen: Die Gegenstände sind farblos.")


Anlama ya da anlam kendiliğindendir, bir kavramsal süreç olarak öğrenilmez ama a prioridir. Kavramın etkinliğidir. Kavram çiğnendiğinde anlam ve anlama da ortadan kalkar ve anlamsızlık ortaya çıkar. Anlamsızlık salt bir dil sorunu değildir. Saçma denilen şeye, Dünyanın usdışı olarak algısına götürür. Yabancılaşma denilen törel-duygusal sorun da benzer olarak kavramın, düşünmenin kendisinin bozulmasına bağlıdır.

 


Frege: Anlam ve Bağlam

Frege "Grundlagen der Arithmetik"te bir felsefeci "hiçbir zaman ... yalıtılma içindeki bir sözcüğün değil ama yalnızca bir önermenin bağlamı içindeki bir sözcüğün anlamını sormalıdır" der ve bunu "felsefi" çözümleme için "üç temel ilke"den biri olarak görür.

Frege'nin bağlam ilkesi şöyledir: "Sözcükler ancak bir tümcenin bağlamında anlam taşır." Örneğin bir taş ancak "x ist ein Stein" :: "x bir taştır" gibi bir tümcede ortaya çıktığı zaman anlam taşır. Tümce sözcüğün anlamını değil ama çeşitli anlamlardan hangisini taşıdığını belirlerler. Bunun dışında sözcüğün tümcenin dışında anlam taşımadığını söylemek bütünüyle başka birşeydir. Frege'nin bağlam ilkesine göre hiçbir sözlüğün olmaması gerekir.

 

Mantıksal-Pozitivizm ve Anlamama
Mantıksal Pozitivizm evrenselleri anlamaz ve bu nedenle anlamsız olduklarını ileri sürer. Gerçekte anlar. Ve anlamsız olan şey anladığının anlamsız olduğunu ileri sürmesidir. Pozitivizm evrensellerin olmadığını ileri sürer çünkü olduğunu sandığı şey tekillerdir. Ve gene de olgu dediği ve tekil ve duyulur olduğunu ileri sürdüğü şeyin kendisi bilincindeki evrenselden başka birşey değildir. Olguculuk öznel idealizm denilen şeyin kendisidir, realite ile, nesnel dünya ile, fizik ile hiçbir ilgisi yoktur ve metafizikten başka hiçbirşey kapsamaz.


Mantıksal Pozitivizm felsefeyi görgül bilimler ile karıştırır. Bu nedenle felsefenin de görgül olması gerektiğini düşünür (Quine'ın natüralizmi).


Mantıksal olguculuk olgu birincil, kavram en iyisinden türevseldir der. Böylece kendi kavramsız yolunda ama gene de soyut olgu kavramı üzerine kurduğu bir kurama göre deneyime indirgenemeyen bildirimleri anlamaz. Bu bakış açısına göre kuramsal bildirimler metafiziksel bildirimlerdir, ve metafiziksel problemler ise yalancı problemler. Ama pozitivizmin asıl anlamadığı şey kendisinin bir metafizik, gerçekte olanaklı en kötü metafiziklerden biri olduğudur çünkü kuram bütününde sözcüklerin anlamlarının, herşeyden önce "anlam" sözcüğünün kendisinin anlamının bozulması üzerine dayanır. Sözcüklerin bu tür kullanımı açıktır ki yalnızca usa ve kavrama aykırı bir gevşeklik olmakla kalmaz, ama Viyana Çevresinin öylesine değer verdiğini düşündüğü sıradan bilince de aykırıdır. Burada Viyana Çevresi olgucularının yalnızca "anlam"dan nasıl birşeyi anladıkları ile ilgilenirsek, anlamı anlamadıklarını çünkü anlamı metafiziksel-olmayana ya da fiziksel olana bağladıklarını görürüz: Fiziksel olmayan anlamsızdır. Ama olguculuğun kendisi fiziksel olan ile ilgilemediğini ve biçimsel olduğunu ileri sürer. Bu ne felsefedir ne de sağ-duyu.


Moritz Schlick felsefenin amacının "anlam" bulma olduğu görüşünde idi. Anlamdan ayrı olarak "gerçeklik" ise bilimin amacı olmalıydı. "Science should be defined as the "pursuit of truth" and Philosophy as the "pursuit of meaning." (Google Books)



Pozitivizm ve Anlam


Mantıksal-Pozitivizm duyu-verilerini anlamın kaynağı olarak alır ve anlamı gerçekte bir veri bile denemeyecek kadar soyut olan duyumlardan çıkarsadığı sanısı içindedir. Ona göre ancak bir deneyim bağlamında doğrulanabilen önermenin anlamı vardır. Böyle enteresan yollara baş vurarak türettiği "açıklama" gerçekte hiçbirşeyi açıklamaz çünkü açıklama duyu-verilerini değil ama kavramların kullanımını gerektirir ve duyu-verilerinden kavram çıkarsamak görgücülüğün kendisinin bu işin nasıl olduğunu bilmeden yalnızca ileri sürdüğü birşeydir. Duyu-verileri yerine zaman zaman "deneyim" sözcüğü yeğlenir ve deneyim doğrulama ölçütü olarak alınır. Ama deneyim tekildir ve deneyimin doğrulaması tekil bir doğrulama, salt o deneyim için geçerli bir doğrulama olacaktır. Ama daha da ötesi, deneyime yüklenen doğrulama işlemi deneyimin kavramsal yanı tarafından yapılır ve bu kavramsal yan özneden geldiği için gerçekte deneyim olarak deneyimin ona yüklenen doğrulama işlemini yapma yeteneği yoktur: Salt duyu-verilerine indirgenmiş olarak deneyim hiçbirşeyi doğrulamaz. Ama deneyimde duyu-verilerinden daha ötesi olarak görülen yan fizik-ötesi olan yandır ve bu ise pozitivizme göre tam olarak anlamsız olması gereken şeydir.

Moritz Schlick Allgemeine Erkenntnislehre (Genel Bilgi Kuramı) üzerine 10 yıl çalıştı. 1000 yıl çalışsa da ürettiği şeyin hiçbir anlamı olmayacaktı çünkü tam olarak anlamsız olanın kuramını yapmayı amaçlıyordu: Kavramsız olarak görüldüklerinde duyu-verileri sözcüğün gerçek anlamında anlamsız olan şeydir. Schlick ve Viyana Çevresinin geri kalan üyeleri öyle bir bakış açısının temsilciliğini yapmışlardır ki, bu bakış açısının bilimin kendisinin yadsınmasına ve yalancı-bilimin doğrulanmasına götürdüğünü göstermiş olmalarına karşın bu bakış açısı bugün de fizikçiler ve başka bilimciler arasında Schlick ve Viyana Çevresinin zamanından önce olduğu gibi popülerdir. Schlick görgül kanıtı gerçekliğin ölçütü olarak kabul etti ve görgül kanıt tarafından doğrulanamayan metafiziksel bildirimleri "anlamsız" saydı. "Anlamsız" ve "metafizik" sözcüklerinin eşitlemesi Schlick'e aittir.

 

 

Arı Dil ve Arı-Olmayan Dil

Şu Türkçe ve İngilizce sözcükleri kendilerinden türetildikleri kökler açısından karşılaştıralım:


understanding sense (meaning) mental intelligible
anlak anlam ansal anlaşılır


Ayrıca: anlık = mind, anlatmak = express, anımsamak = remember. Ve başkaları.

İngilizce sözcüklerin kökenlerine dikkat edersek, ortak kavramsal kökü göstermezler. Tanrı, tanrılık, tanrısal, ya da bilgi, bilinç, bilişsel vb. sözcükleri de İngilizce’de sırasıyla God, deity, divine, ve knowledge, consciousness, cognitive olarak yine kavramsal köken ortaklığını göstermez ve Türkçe gibi kendi doğal kökenlerinden açınan ve sözcükleri tanımlanma gerektirmeyen dillerin tersine, bu tür sözcükler sık sık yalnızca sözlükleri şişirmeye hizmet eder (Lunar ve Moon, Jovial ve Jupiter vb. gibi sözcükler durumunda Türkçe sözlükler birincilere karşılık düşen sözcükleri kapsamlarına bile kabul etmez). Anadili İngilizce olan eğitimli biri bile sık sık consciousness-bilinç ve knowledge-bilgi sözcüklerinin kavramsal ve kökenbilimsel ilişkilerini dolaysızca göremez, giderek bağıntıyı yadsımaya ve çürütmeye bile yönelebilir. Bu düzeye dek, burada yatan yalın bir semantik problemin çözümü felsefi bir çözümün değerine yükseltilir. Bu olgu Anglo-Saxon yazarların niçin felsefeyi temelde bir dil çözümlemesi olarak gördüklerini anlamamızı kolaylaştırır. İngiliz dilinin kökensel olarak bu büyük ölçüde kuralsız durumunu dilin bir üstünlüğü ve varsıllığı sayan bakış açısı bu yanılgısını kendini Kavramdan uzak tutmasına, felsefenin kendisinin kavramına yabancı olmasına borçludur. Felsefesiz kafa yapısı dil sorununun üzerine de tam olarak başka bilimler durumunda olduğu gibi aynı boş kafayla gider, olguyu onu belirleyen kavramlar olmaksızın belirlemeye çalışır. Sonuç bölümsel başarısızlık değil ama bütünsel yanılgıdır. Osmanlıca kozmopolitan köken konusunda İngilizce’den karşılaştırılamayacak denli daha güçlüdür. Aslında Türkçe, Farsça ve Arapça’nın en güzel yanlarının bir karışımı olarak, biçimsel varsıllığı açısından bütün bir insanlık tarihinde Osmanlıca ile yarışacak bir ikinci dil daha yoktur. Sözcüklerinin yaklaşık olarak %85'i Arapça ve Farsça'dan ödünç alınan Osmanlıca yüzeyde sonsuz bir türlülük gösterisine açıktır. Ama günümüze bu dil ile yazılı ya da çevrili tek bir felsefe metninden, tek bir bilimsel metinden bile yararlanmamız söz konusu değildir.



Osmanlıca'dan Türkçe'ye (Örneğin: müşahhas → somut; mücerrit → soyut)

(Wikipedia)

Modern spelling of the Ottoman Turkish word Modern Turkish equivalent Meaning in English Remarks
acele ivedi ** urgent(ly) The Turkish word is derived from the verb ivmek, which means to hurry.
adele kas muscle From the verb kasmak which means "to tend". The modern word has practically replaced the old one.
affetmek bağışlamak to forgive Bağışlamak is actually Persian and related with bahşiş (baksheesh).
aile ocak ** family
akit, mukavele sözleşme, anlaşma, bağıt contract
akıl us ** wisdom While the Turkish word is almost never used, its derivatives (such as uslu, meaning demure, well-behaved) are more widely employed.
alaka(lı) ilgi(li) relevant, related to
amil etken factor
ameliye işlem operation, process
amme kamu public, community
anane gelenek, görenek tradition
asker sü **, çeri ** soldier While the Turkish words are never or very rarely used, its derivatives (such as subay, meaning army officer and yeniçeri, meaning janissary) are commonly used.
asır yüzyıl century The compound Turkish word literally means hundred-year
bariz kesin, belli obvious, accurate
basit kolay easy, simple The Turkish word is derived from the word kol, meaning arm. Both are commonly used.
bazı kimi some (pronoun)
beyaz ak white The Arabic word and the Turkish word are used in somewhat different contexts.
camîa topluluk community
cebren zorla forcefully
celse oturum (law) hearing, session
ceninisakıt düşük miscarriage See the section "word derivations" above to see how this word is derived.
cenup güney south
cerahat irin pus
cevap yanıt answer. The new word is from old Turkic yanut. Cevap is still popular.
cihaz aygıt apparatus
civarı dolayları approximately, around
cümle tümce ** sentence. The new word derived from tüm (all, entire).
defa, kere kez times (repetition) An example is: I did this three times. Both defa and kere are still in popular use.
dair ilişkin pertinent (to)
define gömü treasure The Turkish word is derived from the verb göm-, which means to bury.
delil kanıt evidence
devir çağ era The new word is actually from Mongolian. The Mongolian word is from Old Turkic çak.
devre dönem semester The old word is used in many other meanings, and not used any more in the meaning of "semester".
ebat boyut dimension, size. eb‘âd is the plural of ??? (bu‘d, buut).
ebedî sonsuz forever The Turkish word literally means without-end.
ecdat ata ancestry The Turkish word literally means father.
ecel ölüm (predestined time of) death
ecnebi el, yad stranger, foreigner
edebiyat yazın ** literature
ehemmiyet önem importance
elbise giysi cloth The Arabic word is in fact the plural of libas
emir buyruk order, command The pure Turkish word is from old Turkic buyruk.
emniyet güvenlik security The Turkish word is derived from the word güven, meaning trust.
eser yapıt production (music, film) The Turkish word is derived from the verb root yap-, meaning to do.
esir tutsak hostage The Turkish word is derived from the verb tutuz-.
etraf ortalık surroundings, surrounding area The Arabic word is the plural of the word taraf, which means side (see below in this list).
evrak belge paper document In Arabic, evrak is the plural of varak; in modern Turkish, evrak is used as often a singular, although it should be used as a plural of varak.
evvel önce before The Turkish word is derived from the word ön, meaning front. The original Arabic word (awwal) literally means first.
faal etkin active The Turkish word is derived from the auxiliary word et-, meaning to do.
faiz ürem **, getiri interest (monetary) While the word ürem is never used, the latter word is common in daily language rather with the meaning of yield.
fakir yoksul poor The Turkish word is derived from the word yok. This word is a negation word, which can mean there is not, do (does) not have, do (does) not exist.
fayda yarar benefit, utility
fen, ilim bilim science The Turkish word is derived from the verb root bil-, meaning to know.
feyezan taşkın flood, overflow
fırkat ayrılık disparity The Turkish word is derived from the word ayrı, meaning separate, different.
fikir görüş opinion The Turkish word is derived from the verb root gör-, meaning to see.
fiil eylem verb The Turkish word is derived from the verb eyle-, which is derived from the auxiliary verb et-, meaning to do.
garp batı west Please see the beginning of this article for the derivation of this word.
gayri olmayan, başka, dışı non-, other In Arabic, "gayr-i" is a prefix which means non- as in "he is a non-Muslim"; "he is not a Muslim". The term gayrimüslim (non-Muslim) remains the politically correct term in Turkey, used frequently in newspapers etc.
gıda besin food
hadise olay event, happening, fact, occurrence The Turkish word is derived from the verb ol-, meaning to be, to become.
hafıza bellek memory The new word is commonly used in electronics, like computer memory, i.e. önbellek for cache
hafif yeğni ** light (in weight) The Turkish word is rarely used.
hafriyat kazı excavation The Turkish word is derived from the verb root kaz-, meaning to dig.
hak pay portion The old word hak has many other meanings in Turkish.
hakikat gerçek reality
hâkim yargıç judge
hâl, vaziyet durum situation
halita alaşım alloy
hamile gebe pregnant
harap yıkık ruin
hararet ısı ¹, sıcaklık ² heat¹, temperature² The old word can be used in both meanings in Turkish language.
hareket devinim ** movement, motion
harf ses, imce ** letter The new word also means "sound".
hasret özlem longing
hassas duyarlı sensitive
haşere böcek insect
hata, kusur YANLIŞ mistake
hatıra anı memoir
hayat, ömür yaşam, dirim** life
haysiyet saygınlık respectability
hazım sindirim digestion
hediye armağan gift
heyet kurul board (company)
hiddet kızgınlık, öfke anger
hikâye öykü story
hilaf karşıt opposite
his duygu feeling
hoca öğretmen teacher New word is from öğret-, meaning to teach.
hukuk tüze ** (judiciary) law The Turkish word is not commonly used; however, its derivatives (such as tüzük, meaning regulations, statute) are more widespread
husus konu subject
huzur dirlik ** comfort
hücre göze ** cell The new word is seldom used. There is a word göze meaning spring, fountainhead, regularly used especially in rural areas, commonly also in East of the Turkey, and not a one derived by TDK.
hücum saldırı attack
hürmet saygı respect
ısrar üsteleme insisting
iptidai ilkel primary; primitive
içtima toplantı meeting, gathering
içtima kavuşum new moon (astronomy)
içtimai toplumsal communal
idrar sidik urine The original meaning of the Arabic word is the action of yielding milk. The Turkish word is derived from an old Turkic verb siymek, meaning to urinate.
iftihar övünme pride
ihtiras tutku passion The Turkish word tutku is derived from the verb root tut- which means to hold
ihtiva etmek içermek to comprise
ihtiyaç gereksinme or gereksinim need ihtiyâj is the actual Arabic plural form of hajet, meaning need
ihtiyar yaşlı old (age) The Turkish word literally means with age.
ihtiyat yedek backup, spare
iktibas alıntı copying (in literature; referencing)
ilave ek addition
ilham esin inspiration
imar bayındırlık construction, development
imkân olanak opportunity, possibility
imla yazım orthography
imtihan sınav, yazılı examination The new word is a borrowing from Tatar. Tatar word is from sına-, meaning to test.
imtiyaz ayrıcalık franchise
inhisar tekel monopoly
insan kul ** human The new word is used almost only in religious context.
intiba izlenim impression
intihal aşırma plagirism
irtifa yükseklik altitude The old word is only used in aviation, as in "the altitude of the plane".
ırsi kalıtsal, kalıtımsal hereditary
isim ad name
istihsal üretim production
istiklal bağımsızlık independence, freedom
istirahat dinlenme rest
istiskal aşağılama abasement
istisna aykırı exception
iştigal uğraş / uğraşı occupation
iştirak ortaklık association
izah açıklama clarification
izdivaç evlilik marriage
kabiliyet yetenek / yeti talent, ability
kader yazgı fate
kafa baş head
kâfi yeter enough
kâinat evren universe
kalp yürek heart
kanun yasa law
kanunuesasi anayasa constitution (law)
kafiye uyak rhyme
aralık December
ocak January
kelime sözcük, söz word
kırmızı al **, kızıl red The Arabic and the Turkish words are used in somewhat different contexts. Kızıl is mostly used for red hair.
kısım bölüm part
kitap betik ** book The Turkish word is derived from an old Turkic verb bitimek, meaning to write. However, the old Turkic verb is ultimately a loanword from Chinese word pi-ti, meaning brush, writing apparatus. The new word is used in computing in the meaning of script.
küfür sövme ** curse
kuvvet güç or erk power, force In physics, the old word is used for force and the new word is used for power.
küre yuvar ** sphere
latife şaka joke The new word is actually also of Arabic origin (from the word şa?a (????)), meaning pity, being unfortunate
lisan dil language Dil means both tongue in the physical sense and language, while "lisan" does only tongue in the language sense.
lügat sözlük dictionary
lüzumlu gerekli necessary
maaş aylık salary
mabet tapınak temple
maddî özdeksel ** material, materialistic The Turkish word is exclusively used in the context of philosophy.
mafsal eklem ligament The old word is used for "hinge" (non-anatomical).
mağdur kıygın ** wronged, injured The new word is almost never used.
mağlubiyet yenilgi defeat
mahfuz saklı hidden
mahluk yaratık creature Sometimes the plural of the old word ("mahlukat") is used by its singular meaning.
mahsul ürün product The new word actually meant weed.
mahsus özgü peculiar
maksat, gaye, hedef amaç or erek goal
makul uygun, elverişli reasonable
mâna anlam meaning
manevî tinsel ** moral, spiritual The Turkish word is exclusively used in the context of philosophy.
mani engel obstacle
masraf gider, harcama cost
mavi gökçe ** blue The Turkish word is derived from the word gök, meaning sky. Although the Turkish word is rarely used in the context of color, it is a common female name, meaning pleasant, beautiful.
mecaz iğretileme, eğretileme metaphor
mecbur zorunlu obligation, obligatory Both the new and the old words can be used as either a noun or an adjective.
meçhul bilinmeyen unknown
medeni uygar civil The new word is derived from Uyghurs. The Arabic word means from Medina.
medeniyet uygarlık civilization
mefhum kavram concept
mekruh iğrenç disgusting The old word also has the religious meaning: Disliked, used by all Muslims. Its Arabic meaning is hated
meleke alışkanlık habit
melez kırma hybrid
memleket ülke country The old word is used for "one's native region"
merasim tören ceremony
mersiye ağıt elegy
mesafe uzaklık distance
mesame gözenek pore
mesane sidik kesesi urinary bladder
mesela örneğin for example
mesele sorun problem
mesut mutlu, sevinçli happy
mesuliyet sorumluluk responsibility
meşhur ünlü famous
meşrubat içecek beverage
mevki, mekân yer, konum location
meydan, saha alan ** open area, plaza While the new word is used mainly in mathematics (as in the "area" of a triangle), it is seldom used with the same meaning of the old words except in compound words like havaalanı (airport), not hava meydanı (older version).
meyil eğim, eğilim inclination
mezar gömüt ** cemetery The Turkish word is derived from the verb göm-, which means to bury.
mıntıka bölge region
mısra dize verse
miras kalıt ** inheritance The new word is almost never used, but its derivatives are in use, such as kalıtımsal (hereditary).
misafir konuk guest
misal örnek example Örnek is actually Armenian.
miskin uyuşuk, mıymıntı lazy
muamele davranış treatment, behavior
muamma bilmece puzzle, trivia
muasır çağdaş, güncel contemporary
muavin yardımcı helper
mucize tansık ** miracle The new word is almost never used.
mugaddi besleyici nourisher
mugalata yanıltmaca deceptive statement
muganni,muganniye şarkıcı singer
mugayeret aykırılık irregularity
mugayir aykırı irregular The old word has only remained as a legal term meaning adverse.
muğber küskün, gücenmiş, dargın the state of one not talking to another
muğlak çapraşık ambiguous
muhabere iletişim, iletişme communication
muhaceret göç emigration
muhacim saldıran, saldırıcı attacker, offender
muhacir göçmen immigrant
muhaddep dış bükey convex The western word konveks is used too.
muhafaza koruma conservation
muhafazakar tutucu conservative
muhafız koruyucu protector
muhakeme yargılama, uslamlama judgment, argumentation
müddet süre duration
muhakkak kesin(likle) certain(ly)
muhakkik soruşturmacı investigator
muhal olanaksız impossible
muhalefet karşıtlık opposition The Arabic word is especially common in the context of politics
muhammen oranlanan, ön görülen pre-determined
muhammes beşgen pentagon
muhammin ön gören one that pre-determines
muharebe, harp savaş war
muharip savaşçı warrior
muharrer yazılı, yazılmış written
muharrik kışkırtıcı, ayartıcı provoker
muharriş tırmalayan, irkilten aggravator
muhasamat çarpışma collusion
muhasara kuşatma siege
muhasebe saymanlık accounting, bookkeeping
muhasebeci sayman accountant, bookkeeper
muhasır kuşatan one that envelops
muhassala bileşke resultant
muhassas ayrılmış reserved
muhat kuşatılmış one that's enveloped, sieged
muhavvil dönüştüren converter
muhavvile dönüştürücü transformer
muhtemel olası possible
muhteviyat içindekiler ingredients
mukaddes kutsal sacred
muntazam düzgün, düzenli tidy
murabba kare square The word kare is actually a loanword itself (from French carré)
murafaa duruşma court hearing
mutedil ılım(lı) moderate(ly)
muvaffakiyet başarı success
mübalağa abartı exaggeration
mücadele çaba, uğraş endeavor
mücerrit soyut abstract
müdafaa koruma sustain, protect, defend
müdahale karışma intervention
müddet süre duration
müdrike anlık intellect (in psychology)
müdrir idrar söktürücü diuretic
müebbet yaşam boyu, sonsuz lifelong, forever In today's Turkish, the Arabic word is exclusively used in the meaning of lifelong prisonment
müeccel ertelenmiş delayed
müeddep uslu well behaved, demure
müellefat (yazılı) yapıt (written) piece
müellif, muharrir yazar writer
müemmen sağlanmış secured
müennes dişil feminine
müessese kurum foundation
müessif üzücü saddenning
müessir dokunaklı touching
müessis kurucu founder
müeyyide yaptırım sanction
müfekkire düşünce gücü thought capacity
müferrih iç açıcı relaxing, refreshing
müfret tekil singular
müflis batkın one that's gone bankrupt
mühim önemli important
mümin inanan, inançlı believer
münasebet ilişki relation
müracaat başvuru application
mürekkep birleşmiş, birleşik composed of The word mürekkep is still used in Turkish in another meaning: ink.
mürettip dizgici type setter
müsabaka karşılaşma match, competition
müsamaha hoşgörü tolerance
müsavi eşit, denk equal
müstehcen uygunsuz inappropriate, obscene
müstemleke sömürge colony (exploitee)
müsvedde taslak draft
müşabih, mümasil benzer similar
müşabehet benzerlik similarity
müşahhas somut concrete (in concept) (opposite of abstract)
müşkül çetin ** difficult
müşkülpesent titiz fussy
müşrik çoktanrıcı polytheist
müştak türev derivative
müştehi istekli willing (person)
müşteki yakınan, sızlanan one who complains, whiner
müştemilat eklenti attachment, appandage
müşterek ortak partner
müştereken ortaklaşa jointly
müşteri alıcı, alımcı customer
müt'a geçici kazanç temporary earning
mütalâa düşünce thought
mütareke antlaşma armistice
müteaddit birçok a lot, many
müteaffin kokuşuk malodorous
müteahhit üstenci contractor
müteahhitlik üstencilik contractor (as a profession)
müteakiben arkadan following
müteakip sonra, ardından after, thereafter
mütealiye deneyüstücülük transcendentalism
müteallik ilişkin, ilgili related (to)
müteammim yaygınlaşmış, genelleşmiş something that has widespread
mütearife belit ** axiom The French word aksiyom is more common
mütebaki kalan remaining
mütebasbıs yaltakçı slimy
mütebeddil değişen, kararsız one that changes, undecided
mütebessim gülümseyen, güleç one that smiles
mütecanis bağdaşık homogenous
mütecasir yeltenen one who dares
mütecaviz saldırgan attacker
mütedeyyin dindar religious
müteessir üzüntülü sad (person)
mütefekkir düşünür thinker, intellectual
müteferrik dağınık untidy
mütehammil dayanıklı durable
müteharrik devingen, oynar mobile
mütehassıs uzman expert
müteşebbis girişimci entrepreneur
mütevazi alçakgönüllü humble
müteveffa ölü, ölmüş dead
müttefik bağlaşık ** ally
müzayede açık arttırma auction
müzmin süreğen chronic The new word is seldom used.
nadir, ender seyrek rare(ly)
nağme ezgi melody
nafile boşuna futile
nasihat öğüt advice, counsel
nazır bakan minister
nefes soluk breath
nesiç doku tissue
nesil kuşak generation
netice sonuç result
nezif kanama hemorrhage
nısıf yarı(m) half
nihayet son(unda) final(ly)
nikâh düğün wedding In modern Turkish, nikâh is generally used for the wedding ceremony, while düğün is used for the wedding reception or party.
nispet oran ratio
nutuk söylev speech
rağmen karşın despite, in spite of
refah gönenç prosperity
rey oy vote
reis başkan president
ruh tin ** spirit The Turkish word is almost never used, except in the context of philosophy
rutubet yaşlık, ıslaklık moisture
rüya düş dream
sade yalın plain The Turkish word is rarely used.
safha evre, aşama stage, phase
safra öd bile
sahil kıyı coast
sahip iye ** owner The Turkish word is seldom used; however, it is commonly used in the context of grammar when describing the possessive suffix (iyelik eki)
sahte düzmece fake
samimi içten sincere the Turkish word literally means from inside
satıh yüzey surface
seyyare araba, taşıt car Interestingly, "araba" is the outdated expression for "car" in Arabic. The current word in Arabic for car is "Seyyara" but in Turkish seyyar, means "transportable" or given to travel.
sebep neden reason
sefaret büyükelçilik embassy
selamet esenlik health, soundness
sema gök sky
sene yıl year
seviye düzey level
sıhhat sağlık health
sihir büyü magic
sohbet söyleşi chat The new word is used in somewhat different contexts.
sual soru question
sulh barış peace
suni yapay artificial The Turkish word is derived from the verb yapmak, which means to do.
sükût sessizlik silence The Turkish word literally means soundlessness.
sürat hız velocity, speed In physics, the old word is used for speed (scalar) and the new word is used for velocity (vectoral). The new word is actually a loanword from Persian ??? (khiz), meaning "move!" and gained its new meaning after 20. century.
şahit tanık witness The Turkish word is derived from the verb tanımak, which means to recognize.
şair ozan poet
şark doğu east The Turkish word is derived from the verb doğmak, which means to be born.
şart koşul condition
şatafat(lı) gösteriş(li) spectacular (noun and adjective)
şimal kuzey north
şuur bilinç consciousness The Turkish word is derived from the verb bilmek, which means to know.
şüpheli sanık suspect; someone charged with an offense
taalluk ilinti connection, relation
tabaka katman layer
tabiat doğa nature The Turkish word is derived from the verb doğmak, meaning to be born.
tabii doğal natural The Arabic word is mostly used with the meaning certainly, of course. The new word doesn't have this meaning. French loanword natürel is used too.
tabir, ifade deyiş** narration
tâbiyet uyruk** nationality
tahlil inceleme (laboratory) test (as in medicine)
tahmin kestirim ** guess, prediction
takip izlem ** follow-up The Turkish word is derivede from the verb izlemek, meaning to watch.
talep istek request, demand, wish
talebe öğrenci student (plural of ???? ?âlib, "seeker" [of knowledge])
tamir, tadilat onarım repair, renovation
taraf yan side
taraftar yandaş supporter, proponent While the Turkish word is also very common, only the Arabic word is used in the context of fan or supporter of a sports club.
tarih günay ** date (in time) The Arabic word tarih also means history. The Turkish word günay (literally meaning, day-month) is rarely used.
tasallut sarkıntılık (sexual) harassment
tasavvur canlandırma, tasarı imagine
tasdik onay approve
tashih düzeltme correction
tasvir betimleme description
tayyare uçak airplane
tavsiye salık advice
teadül denklik equivalence
teamül tepkime, davranış reaction, behavior
tebessüm gülümseme smile
tebdil değişiklik change
tebrik kutlama congratulate The new word also has the meaning "celebration".
tecelli belirme emerge, appear
tecessüm görünme appearance, manifestation
tecrübe deneyim experience
teçhizat donanım equipment
tedavi sağaltım ** therapy
tedbir önlem precaution
teessür üzüntü agony
teferruat ayrıntı detail
tekamül evrim, başkalaşım maturation, metamorphosis, evolution
tekaüt emeklilik retirement
tekeffül yükümlenme standing surety
teklif öneri proposal
tekrar yine again
telaş tasa, kaygı worry
tenasüp uyum congruity
tembih uyarı warning
tercih etmek yeğlemek to prefer
tercüme çeviri translation
tereddüt duraksama hesitancy
tertip düzen order, tidiness
tesir etki effect
teselli avunma console
teşhis tanı diagnosis The Turkish word tanı is the root of the verb tanımak, which literally means to recognize
teşkil etmek oluşturmak to constitute
ekim October
kasım November
teşvik özendirme, kışkırtma (providing) incentive, provocation
usul yöntem method
unsur öğe constituent, element
ünvan san (professional) title
üslup biçem ** style
vaat söz promise (noun)
vaka olay event
vakur ağır başlı dignified The Turkish expression literally means heavy headed.
vasıf nitelik feature, quality
vasıta araç vehicle
vâsi engin vast
vatan yurt homeland
vatandaş yurttaş ** citizen The Turkish word used to be more common up to thirty years ago.
vazgeçmek caymak to change one's mind; to give up (on something/someone) Here, vaz is the Persian loan word, and geçmek is a Turkish auxiliary verb.
vazife görev task, mission
ve ile and Although the Turkish word is also very common, it cannot always replace the Arabic word. For example, in a sentence like, I came and I ate, the Turkish word ile cannot be used in this context.
vehim kuruntu apprehension, fancy
vilayet il province
tefsir yorum interpretation, analysis, comment
zabıt tutanak minute of proceeding, trial
zamir adıl ** pronoun
zaviye açı angle From 'aç-', meaning 'to open'.





Osmanlıca ve İngilizce gibi kozmopolitan dillerdeki kuralsızlık dilin ussallığını görmeyi güçleştirir ve dilin kendisini usdışına daha kolay teslim eder. İngiliz dili ve İngiliz görgücülüğü birbiri ile salt dışsal olarak değil, ama ‘dil felsefeciliği’ denilen felsefeye düşman bir akımda görüldüğü gibi içsel olarak da bağıntılıdır. İngilizce sözcüğün usa uzaklığı bu kültürde felsefenin sağlığına katkıda bulunmamıştır. "İdeal-dil" olarak düşündüğümüz şeyin birincil problemi kavramı ve sözcüğü (ya da simgeyi) eşitlemektir.


Us bütündür. Başka bir deyişle, evrensel usun anlatımı olan tikel bir dil, hangi dil olursa olsun, tüm kavramları kapsar — hangi sözcükler ile anlatıldıklarına bakılmaksızın. Tek bir kavramın eksikliği (örneğin görgücü bakış açısının tanımadığı ‘neden’ ya da ‘özdek’ ya da ‘kendi’ vb. gibi kavramlardan birinin ‘yokluğu’) bütünün kendisini, eş deyişle dilin bütününü olanaksızlaştırır. Bu düzeye dek, bir dilin ‘kavramsal yetersizliği’ bildirimi gerçekte yalnızca birinin kendi kavramsal yetersizliğini bildirir.


Anlam Verme
Anlam
düşüncenin nesneye yüklediği kavramlar tarafından belirlenir. Anlam problemi gerçekte anlamın ne olduğunu anlama problemi değil (çünkü anlam daha şimdiden bilinir) ama anlamın kendisini usun kavramsal bütününün bağıntıları içine getirme problemidir. Us bunu kendiliğinden yapar ya da insan ansal işlemlerinin bilincinde değildir. Düşüncenin biliminin, mantık biliminin işi bu bilinçsizliği bilinçli kılmaktır.

Kavramanın a priori olduğu düzeye dek, Kavramları tanımlama girişimi olanaksız ve gereksizdir.


‘‘Kavram (uzay, zaman, us, Tanrı, bilim, kendinde-şey, kendinin-nedeni vb.) nedir?’’ sorusu geçersizdir.

Böyle sorularda bilinç Kavramın daha şimdiden bildiğini düşündüğü terimlere indirgenmesini ister. Bu terimler için de aynı soru geçerlidir. Her kavram durumunda doğal/ tasarımsal bilincin istediği, çok istediği şey kavramın duyusal, sonlu, tanıdık tasarımlara çevrilmesidir.


Anlamın anlamı nedir?
Anlam
sözcüğünün kendisi de anadildeki her sözcük gibi anlak tarafından anlaşılır, ve anlam nedir sorusu anlamdan başka bir belirlenime göndermede bulunduğu ölçüde yanıtlanmayı hiçbir zaman kabul etmez. Soru kendinde daha şimdiden bilineni ilgilendirdiği için, tanıdık olanın bilinmediği anlaşıldığı zamandır ki "Anlam nedir?" sorusu doğar.


Anlam Analitiktir.
Anlak bu soruyu bir kavramı soyutlama içinde ya da kendi başına (‘analitik’ olarak) aldığı zaman sorar. Soyutlama bilinçli olarak onu tüm örtük kavramsal bağıntılarından, çözümlenebilir olmaktan uzaklaştırmış, ve usun kendiliğinden/bilinçsiz işleyişi yoluyla anlaşılır olan bu kez bilinçli olarak anlaşılmaz olmuştur.

Bu soyutlama içinde hiçbir belirlenim kabul edilmediği için hiçbir bilgi de söz konusu değildir. Burada tek bir belirlenim yalıtılmış, başka her göndermeden soyutlanmış, ve gene de geriye anlam kalmıştır. Ve bu tam ayrımsızlık içinde, bu bilinçli olarak oluşturulan yalın kendine özdeşlik içinde gene de bir anlama olgusu varsa, soru bu durumun yarattığı hayretin anlatımıdır: Hiçbir belirlenim olmaksızın (çünkü belirlenimin kendisi bir karşı belirlenimi gerektirir, ve tekillik bu anlamda saltık soyutlamadır) nasıl olur da bilme ya da anlama olabilir?


Bu tekil sorularda gerçekte anlak anlamadığını değil ama anladığını sorar; ve bildiğini bilmemek analitik anlağa özgü olduğu için anlak bu tür soruları hiçbir zaman yanıtlayamaz. Her tanımlayıcı belirlenimin kendisi kendi payına soruyu bir kez daha yaratacaktır.

Platonik Çizgi Benzetmesi (Devlet 6d)
1. Arı İdealar İdealar Alanı Us
2. Matematiksel Nesneler Anlak
3. Duyusal Şeyler Duyusal Şeyler Alanı İnanç
4. İmgeler, Gölgeler, Görünüşler Tahmin

Semantik birimler ve özdeksel nesneler arasındaki ilişki:
Anlam bir sözcüğün ya da bir tümcenin ya da tümce parçasının olabilir. Salt bir sözcüğe — ya da dışsal bir ime, bir simgeye — anlam vermek insan anlığının özsel bir yeteneğidir.

Görgül semantikte ilkin ‘‘sözcük = ad’’ denklemi onaylanır. Adlar yalnızca Şeyler için olduğuna göre, sözcükleri şeyler için eşdeğer olarak gören geleneksel özdekçi semantik şeyleri anlatmayan, ya da ad olmayan sözcükleri de birer ad gibi kapsar. Böylece tikellik yeğinleştikçe (özel adlar durumunda) anlama kolaylaşırken (çünkü nesneyi edimsel olarak göstermek, imlemek, ona göndermede bulunmak olanaklıdır), daha soyut sözcükleri ve kavramları kurama uydurmak için yapılabilecek tek şey onları tözselleştirmektir. Nesne edimsel/özdeksel olarak yoksa, görgül olarak bulunmuyorsa (Sokrates, eytişim), kuram işlemez. Bu tür kuramlar anlak soyutlamacılığının en yabanıl biçimini temsil ederler, çünkü ancak bütünden yalıtılmış olanı, saltık olarak bireysel olduğu düşünüleni anlamlı sayarlar. Tam yalıtılmışlık tam gerçekte tam saçmalığın kendisidir çünkü saçma anlamsız olandır. Gerçekte bireysel bile hiç kuşkusuz kendinde bu saçmalıkla yüklü değildir, çünkü bireysel olan ancak başka bireylerle ilişkili olduğu için, bir evrenseli anlattığı için, bir bütün içersinde durduğu için, tek bir sözcükle, gerçeğini bireysel olmamakta bulduğu için bireyseldir.

Anlamın sözdizime bağımlılığı analitik semantik ve sintaks ayrımının salt biçimsel ya da yapay olduğunu imler, ve özsel olarak her biri kendini ancak ötekinde bulur. Anlam a priori kavramlar üzerine dayanır, ve tümce kavramsal bağlantının doğal us düzleminde tasarımsal belirişidir. Sıradan sözlük bu dizgesel bağlantıyı bir sözcük için anlamdaşlar ya da karşıt anlamlılar vererek kullanır, ve anlamı tam olarak pekiştirmek için başvurulan aygıt anlamı istenen sözcüğü sözdizimi içinde sunmaktır. Özel adların anlamları yalnızca tanıma bağlıdır, ve genel olarak şey adlarının tanımları için doğrudan doğruya tasarımlar (resimler) kullanılır, çünkü şey bireyselleştikçe, düşüncenin evrensellerinden uzaklaştıkça ‘gösterme,’ ‘belirtme’ gibi sıradan dilbilimin ilkel aygıtlarının işlerliği artar.

Saussure’ün ilgili sözleri şöyledir: ‘‘Dil bağımsız terimlerin bir dizgesidir ki onda her bir terimin değeri yalnızca başkalarının eşzamanlı bulunuşundan gelir.’’ Ama bu yaklaşım henüz dilin insan mantık dizgesine bağlanması gerektiğini söylemekten uzaktır (eşzamanlı bulunuş şeylerin bulunuşu gibi olabilir ve Einstein bunu hiç kuşkusuz kabul etmeyecektir). Chomsky aynı sorun bağlamında yalnızca bir yön gösterir, ve onda bile ‘‘derin yapılar’’ ya da ‘‘doğuştan düşünceler’’ gibi deyimler kavram mantığının sağın bir bilgisini imlemez, ama genetik-moleküler bir açıklama üzerine dayandırılır. Ve gene de bu yönelimler ile Batı dilbilimi herşeyi adlara indirgeyen o ilk tutumunun ötesine geçmiştir.

Kurgul ya da kavramsal olarak Anlam bütünüyle başka bir açıdan ele alınır. Anlam nesnel olmaktan önce arı bir tinselliktir ve ancak tin ya da anlık anlam üretebilme yeteneğindedir. Ve ancak özgür bir tin, ansal gizilliğini engelsizce açınmaya bırakabilme gücünde olan bir insan yaşamın somutluğunda sıradan kafanın göremediklerini görmeyi başarır, soyutluğu aşarak anlamı yetenekli olduğu tüm o yüksekliklere çıkarır. Bu bakımdan anlam nesneyi salt bir gereç olarak, bir görüngü olarak kullanır ve onun sözde duyusal bağımsızlığını, bu kötü nesnelliği yadsıyarak onu baştan sona öznelleştirir. Duyarlı bir ruhun nesnesinde gördükleri her türlü sıradanlığı aşar, zayıf bir ruhun göremediklerini yakalar ve görülür kılar.

Anlam bu nedenle insan anlığının doğanın özdeksel dalga oyunlarına renk ve ses veren duyum yetisi ile daha uygun olarak karşılaştırılabilir. Sonsuz bir öznellik gösterisine yeteneklidir, öyle ki olgularda, olaylarda, eylemlerde, bütün bir görüngüler türlülüğü içinde bulunacak anlam ancak kişinin ansal ve ruhsal özgürlüğü ile koşulludur.

Anlam yitimi yabancılaşma dediğimiz ansal duruma yol açar. Yabancılaşma kavramsal bir bozulmadır, belli kavramların yalnızca henüz kazanılmamış olmasını değil ama kazanılmış olanın yitirilimesini anlatır. Tanrı (ya da Us) kavramını yitiren bilinç (örneğin ‘Tanrı öldü’ diyen Nietzsche) varoluşun anlam yitirişini yaşar. Değerlerini — sevgi, iyilik, acıma, türe vb. yetilerini ya da kavramlarını — yitiren ruh nihilizme düşer ve kendi türüne yabancılaşır. Albert Camus insanın "saçma" olduğunu, Martin Heidegger insanın dünyaya fırlatılmış olduğunu düşünürken kendi usdışı bilinç durumlarına anlatım verirler.


Bu ruhsallığın dışında, insanın dışsal/mekanik düşünme dizgesi de benzer olarak özsel hiçbir kavramın eksikliğine dayanamaz. ‘Neden’ kavramından yoksun bir bilinç nesnel olarak şizofrenik olacaktır. (David Hume deliliğin sınırına geldiğini söylerken yaşadığı usdışı kuşku durumundan ancak hayvan inancı yoluyla kurtulabilir.) Böyle bilincin Varoluşu yabancılaması bir yana, kendi varoluşu dolaysızca sona erecektir. Ruhçözümlemede ruhsal bozuklukların nedenleri olarak özgür çağrışımda açığa çıkarılan anılar bu bireylerde toplumsal yaşamı ya da aile yaşamını ilgilendiren temel törel kavramların bozulmuş olduklarını gösterir.

Salt anlamın öznel doğası yüzündendir ki kimileri — analitik yaklaşım — anlamı rasgele seçilen niyet ve amaç gibi iki öznel kategori ile, gönderme ya da belirtme gibi nesnellik imleçleri ile bağlarlar. Oysa anlamın eriminden kaçabilecek hiçbir olgu alanı olmadığı gibi, onu koşullandırdığı düşünülen kategorilere de gereksinimi yoktur.

Sözlükler ve Anlam
Türkçe anlamak sözcüğü gündelik konuşmada ‘zekâ’ olarak sözünü ettiğimiz ansal işlevi belirtmek için kullanılır. Sözcüğün etimolojisi onun kurgul tanımına götürecektir. ‘An’ gündelik dildeki ‘Zihin’ sözcüğü ile özdeş olarak kullanılacak olursa tıpkı onun gibi daralır, çünkü Zihin doğal Türkçe’de herhangi bir ‘duyusal’ bağlamda kullanılmaz ve bu nedenle Türkçe Sözlük’te onun için verilen ilk tanım doğal olmayan, bütünüyle yapay bir tanımdır. Buna karşı ‘anlamak’ ‘zihnin’ bu dar işlevini aşar ve sık sık giderek bütünüyle duygusal olan bağlamları iletme işlevini de üstlenir — bir sevinç ya da üzüntü ‘anlaşılır.’ Kökensel An sözcüğü Zihin sözüğünden daha geniştir ve Türkçe’de ‘an’dan çok ‘ansal’ olandan söz ediliyor olsa da, bu türev sözcük te tıpkı ‘anlamak’ türevi gibi insan beynin tüm işlevleri için bir evrenseldir. İmgelem, düşlem, düş, düşünce, sezgi, duyum, kavrayış — tümü de ansal yeteneklerdir.

Anlam


Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük, Genişletilmiş 7. Baskı
anlam a. 1. Bir sözcükten, bir sözden, bir davranış ya da olgudan anlaşılan şey; bunların anımsattığı düşünce ya da nesne, mana, fevha. 2. man. Bir önermenin, bir tasarının, bir düşüncenin ya da yapıtın anlatmak istediği şey.

Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük, 6. Baskı
anlam
a 1. Bir sözcükten, bir sözden, hattâ bir davranış ya da olgudan anlaşılan şey; bunların bize hatırlattığı düşünce ya da nesne, mana. 2. mant. Bir terimin telkin edebildiği düşünce ya da imgeleme. (6. baskı)

anlamak 1. Bir şeyin ne demek olduğunu, neye işaret olduğunu kavramak; yeni bilgileri eskileriyle bir araya getirerek sonuç niteliğinde başka bilgi edinmek. 2. Sorup öğrenmek. 4. Birinin duygularını, isteklerini, düşüncelerini sezebilmek.

Bedeutung

Wahrig Deutsches Wörterbuch
l Bedeutung 1 Sinn, Wortsinn; Wichtigkeit; Ernst; Tragweite
l Sinn m 1 Fahigkeit der Organismen, verscheidene Arten von Reizen zu unterscheiden [örgenliğin değişik uyarı türlerini ayırdetme yetisi (duyu)]; Denken, Gedanken, Bewußtsein; Gesinnung, Denkungsart, Gemüt; Verständnis, Emfänglichkeit (für); Bedeutung, geistiger Inhalt (einer Dichtung, Aufgabe, Frage, eines Wortes).

Meaning

The Collins English Dictionary
l meaning n 1. the sense or significance of a word, sentence, symbol, etc.; import; semantic or lexical content. 2. The purpose underlying or intended by speech, action, etc. 3. ...
l sense 1. any of the five faculties of sight, hearing, smell, taste, and touch through which humans and animals perceive the external world. 2. such faculties collectively; the ability to perceive. 4. a mental perception or awareness. 8. substance, gist; meaning.

Oxford Advanced Learners Dictionary
l meaning 1 what is conveyed or signified; sense. 2 purpose; significance
l sense ... 6. (a) meaning of a word or phrase, etc. (b) way in which a word, sentence, etc is to be understood. ...

Collins German-English Dictionary

l Sinn m 1 sense, organ of perception, faculty, mind; 3. (basic) idea, meaning, significance, purport, import, gist, sense, direction
l Bedeutung f 1. meaning, significance, import; 2. importance, eminence, prominence ... 3. sense, acceptation of (a word)
l meaning 1. die Bedeutung, der Sinn Kröner Philosophisches Wörterbuch
l Bedeutung, ein ‘‘Vermittler zw. dem anwesenden Ding, das die B. trägt, und dem abwesenden Objekt, das durch die B. bezeichnet wird’’ [bulunan ve anlamı taşıyan şey ile bulunmayan ve anlam yoluyla belirtilen nesne arasındaki bir aracı] (Sartre, Baudelaire, 1947). Aus jedem gehörten Wort schließen wir auf das, was der Sprecher damit meint, das es (unter Berücksichtigung aller Umstände) bedeutet. [İşitilen her sözcükten konuşmacının onunla demek istediğini, onun (tüm koşulları göz önüne alarak) anlattığını çıkarırız.] B.n sind vornehmlich an die Sprache gebunden, worin sich ihre soziale Funktion offenbart. [Anlamlar başlıca toplumsal işlevlerinin kendini göstermesini sağlayan dile bağlıdır].

Anlık böylece öznenin dünya ya da olgusallık ile kavramsal iletişim ortamıdır; ve onun etkinliği yoluyla tüm dışsallık, olgusallık, somut özdeksel dünya, tümü de özsel olarak tinseldirler. Ve Berkeley, Hume, Einstein gibi görgücülerin ve doğal bilincin sandığı gibi hayalet olma anlamında değil, ama tümünün de oldukları şey olmayı, kavramsallaştırılmayı anlığın etkinliğine borçlu olmaları anlamında böyledirler. Tüm olgusallık kavramlar, imgeler, tasarımlar, duygular, algılar, duyumlar, izlenimler vb. yoluyla anlam kazanır. Bu etkinlik yoluyla dışsal olarak, kendinde anlamsız olan kendilik (bir olay, bir sözcük, bir davranış vb.) anlam kazanır, çünkü anlığın doğasına dönüşmüş, bir bakıma ‘an’laşmış, çünkü onun tarafından belirlenmiştir.

Sözlüklerin sözcükler için verdikleri tanımlar çoğu kez o sözcüklerin kendilerini de içerir — ya anlamdaşlar aracılığıyla örtük olarak, ya da zaman zaman doğrudan doğruya. Aşağı yukarı bütününde kozmopolitan olan İngilizce’nin sözlükleri yaygın olarak çözümsel tanımlar verirken, Almanca, Türkçe gibi kendi öz kaynaklarından gelişmiş dillerin sözlükleri sözcüğü çeşitli uzak ya da yakın anlamdaşlar vererek tanıtır.


Sözlükler özellikle ‘anlam’ için ancak onu da içeren bir gönderme ile tanım verebilir. (İng. ve Alm. sözlüklerde ‘anlam’ ve ‘duyu’ arasında bir kısır döngü ya da karşılıklı gönderme kurulduğu gözlenebilir.)



Karşılıklı göndermeye örnek olarak, Öz ve Töz kavramlarının sözlük karşılıkları (The Free Dictionary):


essence n. 1. the basic, real, and invariable nature of a thing; substance.


substance n. 2. a. Essential nature; essence.


Anlam
‘Anlam’ bu kökenbilimsel zemin üzerinde genel olarak nesnelin öznelleştirilmesidir, üstelik sıradan bilinç nesnesine kendisinin yüklediği herşeyi nesnenin kendi yüklemleri sansa bile. Ansal yetilerin oyunu başladığı zaman sonsuz bir tinsel varsıllık alanı açılır ki, bunun karşısında dirimsiz özdeksel doğa bile, anlamsız nesne olarak, ona ilkin gizemsel/imgesel de olsa anlamını yükleyecek olanı, ilkin bu saf gizemselleştirme yetisiyle doğaüstünü üretecek olan insanı bekler. İnsan usu doğası gereği anlamayı istediği evreni ilkin duyusal yetilerinin bakış açısından görür, ve sonsuzluk sezgisini bile uzaysal/zamansalın, giderek özdekselin sonluluğuna başvurarak kavrar. Tin kendi düşünsel arılığına ve dolayısıyla özgürlüğüne giden yolun başlangıcına ilk kez bu sonluluğu aşıp arı anlıksal olanı üretmeyi başardığı zaman ulaşır. Tin özdeksel doğanın ıssızlığının ötesinde, salt örgensel Doğanın suskunluğunun ötesinde yeni, sonsuz bir özbilinç alanı yaratır ki, güzel gibi çirkin de, iyi gibi kötü de, doğru gibi eğri de yalnızca ve yalnızca bu ideallikte varlık kazanır. Ve daha sonra bu tinsel edimselliğin ona dışsal ve yabancı olduğu sanısına kapılır (özdekçilik). İlkel insanın gözlerini ekine açması güzeli, yüceyi, doğruyu yaratmasıdır ve varoluşun anlamını yine onda salt kendi özüyle karşılaştığı bu sonsuz tinsel varsıllıkta bulur. Modern bireyin bu değerleri yitirmesinin yaşamın anlamsızlığına yol açması yalnızca tinsel türedir, çünkü herşeyi dışsallıktan beklemiş, kendi içselliğini bastırmıştır. Hiçbir özdeksellik, hiçbir edimsellik insanda ona anlam yükleyecek bir yürek ve us olmaksızın kendinde bir anlam taşımaz.

İm
İm ve Kavram/Özleştirme

Kavram, herhangi bir sözlüğün ona verdiği tanıma göre alındığında bile, herşeyi kendi altında kapsar: Tüm doğal ve tinsel nesneler birer kavram aracılığıyla anlatılır. Bu düzeye dek kavram bir bakıma usun bilgi süreci için aradığı evrensel birim ya da öğedir. Salt bu tür sıradan tanımların düzleminde alındığında bile, Kavram bütün bir dili destekleyip taşıyan ve en küçük bir dışlama olmaksızın dilin dokusuna baştan sona yayılan tinselliktir. Kurgul mantığın dili ile, içkin devimi yoluyla kendini tüm düşünce biçimlerine dönüştüren kavramdır.


Bu etkinliğin kendisi ya da ürünü olan dizge anlamın da biricik gerçek ortamıdır. Eğer bilinçte o bilince örtük ussal/kavramsal yapıya yerleştirilememiş herhangi birşey varsa, bu anlamsız olandır. Anlamsız im ‘öğrenilmemiş’ olandır, ve bir imin öğrenilmesi ya daha şimdiden bilinen kavramsal terimlere çevirme, ya da yeni kavram üretimidir. Buna göre, bir dilde o dilin kendi kaynaklarından yararlanmak yerine yabancı kökenli sözcüklere başvurma henüz o sözcük ile tanışık olmayan bilinçte ilkin doğallıkla tam bir durmaya, ve sık sık da yanlış anlamalara götürür. Salt bu nedenle çok kolay, çok yalın ve hiçbir düşünsel karışıklık içermeyen mantıksal/felsefi sorunların bile anlaşılmadığı, giderek ciddi tartışmalara konu yapıldığı olur. Özleştirme de başlangıçta içerdiği ‘yabancılık’ öğesi nedeniyle benzer bir ‘im’ sorunu yaratır. Yeni sözcük çoğu kez yerini aldığı eski terimin işlevini tam kapsamında yerine getirmez, ve bu nedenle anlatması gerekeni anlatmıyormuş gibi görünür. Söz gelimi Akıl ve Us sözcükleri bir anlamda eşdeğerdir; ama Türkçe Akıl sözcüğüne başka birçok görevin yanısıra ‘bellek’ anlamını taşıma işlevini de verir. Ama Us bu işlevi üstlenmez. Söz gelimi, antik kökenli ‘diyalektik’ sözcüğü tüm anadiller için yabancıdır, ve yeni ortamında hiçbir zaman o eski kökensel bağlamına oturmamıştır. Bir bakıma ‘gevşemiş,’ ilgisiz bir anlamlar türlülüğüne yayılmıştır: ilişki, bağlantı, devim, çelişki, giderek görelilik bile terimin yananlamları olmuştur. Buna karşı ‘eytişim’ kökensel sözcüğün anlatım zemini ile aynı zeminden türemiştir ve anlamının duruluğu ve açıklığı onu gevşek bir kullanımlar çokluğuna dağıtmanın önüne geçer. Bu bakımdan eski sözcüğün anlamlar çokluğu yeni sözcüğün yoksulluğu karşısında bir üstünlük olarak görülürse, özleştirmeye karşıçıkış bilinçsiz olarak kavrama deyim yerindeyse zorla yüklenmiş ve kökensel anlama ilgisiz anlamların direncidir.


(— Aynı bağlamda Realite/Olgusallık, Erfahrung/Deneyim, Wirklichkeit/Edimsellik kavramları da incelenmeli.)


İm/Simge ve Anlam
Ses ve görüntü İmleri (aslında her bir duyu örgeninin doğasına seslenebilecek tüm im biçimleri) mantıksal bütün içerisinde anlam kazanarak sözcükler olurlar. Simgenin doğal dilin böyle kavram-bağıntısı belirtik olan sözcüklerinden ayrımı yalnızca onlara bağlanan Kavramların gizli olmasıdır. Din, simya, vb. simgeleri ile aynı yolda, tüm matematiksel simgeler belirli kavram ve kavramsal-mantıksal ilişkileri anlatırlar. İçeriği olumsal olduğu düzeye dek salt biçimsel bir imlemi olan simgesel mantık kavramın sağın doğasını bütünüyle dışladığı için olanaklı en kötü, en geçersiz ‘mantık’ biçimidir. Simge herhangi bir içerik olabilirken, bu ‘mantık’ta yalnızca simgelerin ilişki ortamı mantıksaldır (tasımlar). Oysa imin kendisi bile ancak mantıksal bir bütün içinde im anlamına gelir — imlediği ile, im olmayan ile, imlemini yönelttiği ile ilişkidedir.


İm kendisi olmayandır. Ya da im imlediğine ilgisizdir. Örneğin bir sözcüğün anlamı soyutlandığı zaman geriye kalan şey sözcük değildir. İmdir. İm anlama ilgisiz olduğu ölçüde ‘anlamsız olan’ı anlatır ya da anlam imin kendisi değil ama imlediğidir. Bu nedenle imin anlamının belirlenmesi bir uylaşım ile yerine getirilir— imsel/simgesel dil. Bir sözcükten im olarak söz etmek onun taşıdığı anlamın olumsal olduğunu da imler. Bu düzeye dek sözcükler birer imdir — ister yazılı isterse sözel, ister tavırsal olsunlar. Ve im olarak, bu belirsizlikleri içinde, soyutlanmışlardır. İm ansal yetenek ve nesne arasında bir aracıdır.


Mantıksal olarak anlamın anlam olmasını kavramsal sürece borçlu olması özellikle göreli kavramlar durumunda dolaysızca açıktır. Herhangi bir göreli sözcük — söz gelimi öz, töz, zorunluk, olanak, olumlu, dolaylı, iç, bütün — ancak onlarla ilgili karşı terimin de anlaşılmasıyla anlamlıdır. Ya da, söz gelimi ‘neden’ kavramını — David Hume’un yaptığı gibi — nesnel mantıksal gücünden ve imleminden yoksun bırakırsak anlamsıza gidiş daha kolay görülebilir. Bir kavram bir bütünün, insanın us bütünün bir bileşenidir ve hiçbir sınırlama olmaksızın, saltık olarak bütünün kendisi ile ilişkili olduğu, yalnızca kimi bölümler ya da bileşen öğelerle bağlantılı olmadığı için, soyutlanması parçayı değil ama bütünün kendisini bozar. İlineksiz bir töz, biçimsiz bir öz, nesnesiz bir özne olamayacağı gibi, nedensiz bir sonuç ya da olay da olamaz, giderek mitoloji bile salt tinsele dönüştürerek sunduğu belli bir görgül nedenselliği varsaymak zorundadır. Görgücü yaklaşıma göre, bir olayın yalnızca olduğunu, hiçbir neden olmaksızın olduğunu tasarlamak kolayca görülebileceği gibi salt bir anlam sorunu yaratmakla kalmaz ama doğrudan bir us bozulması da yaratır. Kavram mantığından uzaklaşıldığı ölçüde anlam sorununun iveğen bir sorun olarak ortaya çıktığı görülür, ve çağdaş dil ‘felsefeciliğinin’ anlam ile aşırı-uğraşı görgücülüğün yeğinleşmesi ile koşut gider.

Alıntılar
Anlam
ilkin özne ve nesne ilişkisi içinde incelenir ve kaynağının yeri aranır. Anlam kaynağının nesneler olması gerektiği görüşü geleneksel semantikte görülür ve henüz dili evrensel düşünce süreçleri ile, us ya da mantık ile ilişkilendirmeyen dilbilim kuramlarında olduğu gibi, mantıksal pozitivizmde de anlam birincil olarak us dışında, düşünceden ayrı özerk, sanısal bir ‘nesnellikte’ aranır. Kant da anlam için kavrama karşılık düşen bir görgül nesnenin olması gerektiğinde diretir, çünkü nesnesiz bir kavram hiçbirşeyin kavramıdır. Gene de eğer anlam sözcüğünün kendisine yapay anlamlar vermezsek, bir yanılsama bile anlamlıdır. Kant'a göre bilgi ancak görgül ya da sınırlı olabilir ve buna göre deneyim alanını aşan tüm arı us kavramları anlamsızdır.

Kant: Kavram ve Anlam Üzerine ("Arı Usun Eleştirisi"nden)

 
Kant: Kavram Ve Anlam Üzerine (Arı Usun Eleştirisi’nden)


Nesne Anlamını Duyusal/Görgül Sezgiden Mi Alır?.
‘‘B 149] ... Ama kavramların bizim duyusal sezgimizin ötesine bu genişlemesinin hiçbir yararı yoktur. Çünkü o zaman nesnelerin boş kavramlarıdırlar ve bu nesnelerin olanaklı olup olmadığını bile onlarla yargılayamayız. Yalnızca düşünce biçimleridirler ki hiçbir nesnel olgusallıkları yoktur, çünkü elimizde üzerinde bu biçimlerin biricik kapsamlarını oluşturan tamalgının bireşimli birliğinin uygulanabileceği ve böylece bir nesneyi belirleyebilecek hiçbir sezgi yoktur. [B 149] Ancak bizim duyusal ve görgül sezgimiz onlara anlam ve imlem verebilir.’’


Kavram Anlamını Nesneden Mi Kazanır (1)?
[B 178] ... Çünkü görmüştük ki kavramlar, eğer kendileri için ya da en azından onları oluşturan öğeler için hiçbir nesne verilemiyorsa, bütünüyle olanaksızdırlar, ne de herhangi bir anlam taşıyabilirler; ve böylece kendilerinde şeyler ile (bunların bize verilip verilemediklerine ya da nasıl verilebildiklerine bakılmaksızın) ilgili değildirler. Dahası, bize nesnelerin biricik veriliş yolunun duyarlığımızdaki değişkiden geçtiğini de görmüştük; son olarak, arı a priori kavramların, anlağın kategorideki işlevinin dışında, ...


Kavram Anlamını Nesneden Mi Kazanır (2)?
‘‘[B 298] Her kavram için ilkin genel olarak bir kavramın (düşüncenin) mantıksal biçimini, ikinci olarak ise ona kendisi ile ilişkili olacağı bir nesnenin verilmesi olanağını isteriz. Böyle bir nesne olmaksızın kavramın hiçbir anlamı yoktur ve içerikte bütünüyle boştur, üstelik herhangi bir veriden bir kavram oluşturma gibi bir mantıksal işlevi kapsayabiliyor olsa bile. Şimdi bir kavrama bir nesne sezgide olmaktan başka türlü verilemez; ve, gerçi bir arı sezgi nesneden önce a priori olanaklı olsa da, bu sezgi bile nesnesini ve dolayısıyla nesnel geçerliğini ancak salt biçimi olduğu görgül sezgi yoluyla kazanabilir. Öyleyse tüm kavramlar ve onlarla birlikte tüm ilkeler, ne denli a priori olanaklı olurlarsa olsunlar, gene de görgül sezgilerle, e.d. olanaklı deneyim için verilerle ilişkilidirler. Bu ilişki olmaksızın hiçbir nesnel geçerlikleri yoktur, tersine tasarımları açısından yalnızca imgelem yetisinin ya da anlağın birer oyunudurlar. Matematik kavramlarını örnek alarak [B 299] bunları ilkin arı sezgileri içinde irdeleyelim. Uzayın üç boyutu vardır, iki nokta arasında ancak bir doğru çizgi olabilir, vb. Gerçi tüm bu ilkeler ve bu bilimin ele aldığı nesnelerin tasarımları anda bütünüyle a priori [A 240] üretilebiliyor olsalar da, eğer anlamlarını her zaman görüngülerde (görgül nesnelerde) gösteremiyor olsaydık, hiçbir anlamları olmazdı. Buna göre yalıtılmış bir kavramın duyusal [sinn-lich] kılınmasını, e.d. ona karşılık düşen nesnenin sezgide sunulmasını isteriz, çünkü bu olmaksızın kavram, söylendiği gibi, anlamsız [ohne Sinn] olacak, hiçbirşey anlatmayacaktır. Matematik bu gereksinimi a priori ortaya çıkarılmasına karşın duyular için bulunan bir görüngü olarak şeklin çizimi yoluyla karşılar. Büyüklük kavramı bu aynı bilimde destek ve anlamını sayıda arar, sayı ise parmaklarda, abaküsün toplarında, ya da göz önüne getirilen çizgi ve noktalarda. Kavram her zaman a priori üretilir, ve böyle kavramlardan türetilen bireşimli ilkeler ya da formüller de. Ama bunların kullanımları ve öne sürülen nesnelerle ilişkileri sonunda olanağını (biçime göre) a priori kapsadıkları deneyimden başka bir yerde aranmayacaktır.’’

Anlam Konusunda Wittgenstein Üzerine (A. R. Lacey)


ANLAM KONUSUNDA WITTGENSTEIN ÜZERİNE
Modern Philosophy—An Introduction: A. R. Lacey. 1982, USA, s. 82- 3.
Ama bir adın anlamının onun taşıyıcısı — adı kendisi üzerine konuşmak için kullandığımız şey — olabileceği düşüncesine daha temel bir saldırı Felsefi Soruşturmalar başlıklı çalışmasının yaklaşık ilk kırk üç kesiminde Wittgenstein (1889 1951) tarafından yapıldı. İlkin karşıçıkışın pek usayatkın olmayan bir biçimine bakalım. Kimi zaman denir ki ‘bir bardak bira’ gibi bir deyimin anlamı onun üzerine konuşmak için kullanıldığı şey, yani bir bardak bira olamaz, çünkü o zaman ‘bir bardak bira’nın anlamını içiyorum dememiz gerekir, ki saçmadır. Ama bu ne saçmadır? Hiç kuşkusuz normal olarak bardağı öyle adlandırmam [ona kendi kendisinin anlamıdır demem], çünkü olağan toplumsal bağlamlarda semantikten söz etmem, ama olabilir ki, eğer anlam gerçekten de nesne ise, normal olarak birayı içerken sağlığımı içip bitiriyordum demem, ama gene de yalnızca onu diyor olabilirdim. Karşıçıkışın bu biçimi tartışma altındaki kurama karşı [çevrilen] soruyu geçiştirir. But a more fundamental attack on the whole idea that the meaning of a name could be its bearer, the thing we use the name to talk about, was launched by Ludwig Wittgenstein (1889 1951) in the first forty three sections or so of his Philosophical Investigations. First let us look at a not very plausible form of the objection. It is sometimes said that the meaning of a phrase like ‘a glass of beer’ cannot be what it is used to talk about, namely a glass of beer, because then we should have to say that I could drink the meaning of ‘a glass of beer,’ which is absurd. But how absurd is it? Of course I would not normally call the glass that, because in ordinary social context I don’t talk semantics, but it might be that, if the meaning is indeed the object, I would not normally say that in drinking my beer I was drinking my health away, but I could be doing just that, all the same. This form of the objection just begs the question against the theory under discussion.
Wittgenstein’ın belirttiği önemli bir nokta eğer Aristoteles ‘Aristoteles’in anlamı ise, [ve] Aristoteles ölmüşse, bu anlamın bundan sonra varolmadığı, buna göre onu nasıl bilebileceğimizdir. Bu daha güçlü bir nokta gibi görünüyor. İlkin salt bir hile olarak görülebilir. Hiç kuşkusuz Aristoteles ile tanışık değilimdir. ... Benzer olarak, ‘Aristoteles’ Aristoteles demektir görüşünde, ‘Aristoteles’in anlamının ne olduğunu bilebilirim, ama anlam olan şeyi (Aristoteles) bilmeyebilirim. Böylece anlamın kendisini bilmeksizin anlama ilişkin olguları bilebilirim.
...
One point Wittgenstein makes is that if Aristotle is the meaning of ‘Aristotle’ then, since Aristotle is dead, that meaning no longer exists, so how can we know it? Yet we can use the name just as sensibly as when he was alive, so evidently we do know its meaning. This seems a stronger point. At first it might seem a mere trick. Of course I am not acquainted with Aristotle. ... Similarly, on the view that ‘Aristotle’ means Aristotle, I may know what the meaning of ‘Aristotle’ is, but not know that thing (Aristotle) which is the meaning. So I may know facts about the meaning, without knowing the meaning itself.
...
Wittgenstein anlamın nesne olmadığını tanıtlamamıştır. Ama söylediklerinde önemli bir gerçeklik vardır. Eğer anlamı bilmek nesneyi bilmekse, o zaman nesneyi bilmede sözcüğü anlamak ve kullanmak için tam olarak donatılmış olmam gerekir. .. Wittgenstein has not proved that the meaning is not the object. But there is an important truth in what he says. If to know the meaning is to know the object, then in knowing the object I ought to be fully equipped for understanding and using the word. ...
Bir sözcüğü kullanmak için, o zaman, bilmek zorunda olduğum şey bir nesne değil ama bir olgudur, bu ister anlamın nesne olduğu olgusu olsun, isterse başka bir olgu. Belki de anlam nesnenin kendisi değil ama sözcük ve nesne arasındaki bir ilişkidir. ... To use a word, then, what I must know is not an object but a fact, whether it is the fact that the meaning is the object, or some other fact. Perhaps the meaning is not the object itself, but a relation between the word and the object. ...
 
AZİZ YARDIMLI (C) 2006, 2014
www.ideayayinevi.com